Avcılık Tarihi
Bereketli Mısır toprakları avcılar için cennetten farksızdı. Sık papiruslar içinde kaybolup, av peşinde koşmak büyük beceri gerektirirdi. Antik Mısır’ın “ava en meraklı uygarlıklardan biri” olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Mısırlılar ava çıkmadan önce kendilerinden yüzyıllarca sonra yerli Amerikaların da yaptığı gibi, hayvanların tanrı ve tanrıça figürleri önünde uzun uzun dua ederdi. Av Mısır için sadece beslenme kaynağı değil, erkekler için büyük bir gurur mücadelesi, kahramanlık göstergesiydi.
Eski Mısırlılar doğadaki dengeyi korumaya büyük özen gösterirdi. Avcılar; hayvanların çiftleşme sezonu, hastalıkları, hatta karakterlerini yakın takip altında tutarlardı. Mısır topraklarında yüzyıllar boyunca fil, aslan, zürafa, antilop, ceylan avlandı. Av ekonomideki ağırlığını kaybedince, özellikle firavun ve prenslerin hobisi olarak kendinden söz ettirdi.
Başlangıçta yürüyerek avlanan Mısırlılar, ilerleyen yüzyıllarla birlikte tekerlekli arabaları tercih eder oldular. Mısır’da pek çok duvar resmi bize av dünyası hakkında renkli ipuçları sunar. Taşkın Nil suları ise Mısırlıları aylar boyunca bol bol balık yakalama fırsatı veriyordu.
Hititler’de Avcılık
Anadolu topraklarının dev uygarlığı Hititler de geride av sahneleriyle dolu pek çok sanat eseri bıraktı. Bugün Alacahöyük’te bulunan İ.Ö. 14. yy’a ait aslanlı kapı, av sahneleriyle süslüdür. Kapıdaki süslemelerde, Hititlerin kargı ve mızrakla avlandığını, avcıların halka küpeler ve sivri burunlu ayakkabılar kullandığını görüyoruz.
Hititler, mühürlerinde bile av sahneleri kullanmış, gafil avlanan ceylanlara, geyiklere yer vermişlerdir. Bazı Hitit sanat eserlerinde avcıların vücut askısı kullandığını görürüz. Avcılar, bu askılarda, ok, kalkan gibi av gereçlerini taşır. Hititlerin av köpekleriyle ve zaman zaman 4 tekerlekli arabalarla ava çıkmaktan hoşlandığını da görüyoruz.
Orta Anadolu’da Hititler zamanında; aslan, boğa, geyik, yaban domuzu avlandığını sanat eserlerindeki çizimlerden anlıyoruz. Hititlerde avcı, “doğa güçleriyle savaşan, doğayı alt etmeyi başaran üstün insan figürü”nü, kralı da simgeler.
Bizans’ta Avcılık
Bizans 1100 yıllık yaşamı boyunca bereketli topraklar üzerinde avcılara büyük fırsatlar sundu. Bizans kilise mozaiklerine bile yansıyan av sahneleri bunu açıkça gösteriyor.
Bizanslı prensler süslü av kostümleri içinde, değerli atları üzerinde günlerce av yapar, adamlarıyla birlikte katıldıkları av partileri haftalara kadar uzardı.
Av eti, Bizans sofralarına yabancı bir tat değildi. Ancak yine de deniz avı Bizanslılar için favoriydi. üzerinde palamudun resmi bulunan sikkeler Bizans’ın bu balığı ne kadar sevdiği ve değer verdiğinin göstergesidir. (Bizansta palamutun adı pelamydes’ti.)
Osmanlı’da Avcılık
Osmanlı Dönemi’nde özellikle İstanbul’da Haliç ve Boğaz sırtlarında yaygın olarak avlanıldığını biliyoruz. Ava uygun pek çok alan sadece padişahın kullanımı içindi. 16 ve 18. yy arası avlanmanın yasak olduğu bölgeler; Beykoz, Akbaba, Belgrad Ormanları’ndaki Arnavutköy’dü. Sevilen av mekanı Halkalı’da da ilerleyen yüzyıllarda av köpeği ve doğan ile av yapmak yasaklanmıştı. Osmanlılar özellikle kuş avına düşkündü.
Osmanlı’da av zenginlerin, şehzadelerin, padişahın vazgeçilmez zevkiydi. Bey ve Beylerbeyleri de ava severek çıkarlardı. Osmanlı döneminde Anadolu topraklarında kaz, bıldırcın, çulluk, ceylan avı yaygındı. En nadir bulunan av türü ise antiloptu. Osmanlılar ava geniş hizmetli grubuyla çıkmayı severlerdi. Kurt, kaplan, tilki avı da , bu hayvanların kıymetli derisi uğruna yapılırdı
Evliya Çelebi’ye göre 17. yüzyılın en çok avlanan hayvanları; “yaban kazı, yaban ördeği, turna, balıkçıl, keklik, çil keklik karatavuk ve sülün”dür. İstanbul Ansiklopedisi’nde Selim Somçağ’dan aldığımız bilgiye göre; geleneksel av silahı önceleri ok ve yaydı. Tüfek ancak 18. yy’da ok ve yayın saltanatını yıkabilmiştir. Kırma tüfeklere ise ancak 20. yüzyılın başında rastlanır. 18. yy’a ait Melling imzalı gravürlerde sazlıklarla kaplı Haliç’te ördek avına rastlanır.
İstanbul civarında turaç ve orman tavuğu nesli 20. yy başında tükenmiştir. Turna ve balıkçıl avı ise gözden düşmüştür. Bu dönemde eskiden kıymetli sayılmayan üveyik, çulluk, su çulluğu avlanır olmuştur. Bu Osmanlı topraklarında kendini iyiden iyiye hissettiren Avrupa etkisine bağlanabilir. 20. yüzyılda artık bıldırcın, tavşan, karaca avı peşinde koşulur olmuştur.
Cumhuriyet Dönemi Avcılık
20. yy’ın başından itibaren ülkemizde keklik ve sülün gibi kuşlar giderek azalmıştır. 1900’lerin başından bu yana; bıldırcın, çulluk, kaz sonbahardan itibaren popüler olan av çeşitleridir.
1900’lerin başında Marmara’da ördek avı “bıldırcın ördeği” de denen çıkrıkçın ile başlardı. Bir zamanlar İstanbul Kilyos meraklı ördek avcılarının mekanıydı. ördek için Anadolu’da asıl mevsim Kasım sonrasıdır. Soğuk beraberinde avcıya ördek getirir. Tuna Nehri donunca ördek, Anadolu’ya yönelir.bur zamanlar ördek avcıları her gün gazetede “Tuna dondu” haberi ararmış.
Eti en makbul ördek kuşkusuz her zaman yeşilbaş olmuştur. ördek avında yıllardır tercih edilen yol “parlama avı” dır. Bu sazların arasında gezip, kalkan ördekleri vurmayı gerektirir ve köpek de kullanılır. Güme de yine yıllardır Anadolu avcısının sevdiği bir taktiktir. Bilindiği gibi bu taktikte, avcılar göl kenarında tahta bir odacığa saklanırlar. Bir zamanlar İstanbul avcılarının bir bölümü sadece ördek avına çıkarmış. Artık İstanbul’da çekmece Gölleri’nde ördek avlamak uzak bir hayal. Tıpka Anadolu’nun pek çok küçük gölünde olduğu gibi.
Bıldırcın, Doğu Avrupa’dan , Afrika’ya doğru çıktığı kış yolculuğunda Eylül ve Ekim’de Anadolu topraklarına uğrar. Trakya ve İstanbul’da bu dönemde bıldırcına rastlanır. 1940’larda Bakırköy’den Avcılar’a, Haramidere’ye, Karadeniz’de Karaburun’a kadar bıldırcına rastlamak mümkündü. Kartal’da bile çok değil 40-50 yıl önce bıldırcın avı yapılabilirdi. Bazen yorgun bıldırcınlar elle bile yakalanır ve kafesle satışa sunulurdu.
Marmara’ya şiddetli karayel bıldırcın getirirdi. ünlü bıldırcın avcısı Veliyeddin Kocareşit (Sadrazam Koca Reşit Paşa’nın torunu) 1934’e kadar her yıl küçük ve Büyük çekmece arası bıldırcın avlamıştı. Kocareşit’in 1893’te bir yıl içinde 3394 kuş vurduğu bilinir. Günlük rekoru ise 404’tü. Tüm avcılık hayatı boyunca 49.000 bıldırcın vurduğu söylenir. Yüzyıl başında bıldırcın, Anadolu ve İstanbul’da atmaca ile de avlanırdı. 1970’lere kadar atmaca ile bıldırcın avı sürüyordu.
Çulluk, ise Kasım’da boy gösterir. Kışı geçirmek için Rusya’dan Türkiye’ye gelirler, çulluk curnatası için şiddetli tipi sonrası beklenir. çulluk özellikle fermacı köpekler tarafından bulunur.yüzyıl başında Anadolu’nun pek çok yöresinde, İstanbul’da boğaz köylerinde rahatlıkla çulluk avı yapılırdı. Curnatalarda bir avcı 100 çulluk bile vurabilirdi. çulluk, Türk sofrasına Fransız etkisiyle girmiştir.
Domuz avı, Anadolu topraklarında özellikle Hristiyanların tercih ettiği bir türdür. Müslüman avcılar ise vurdukları domuzları Hristiyanlara satmayı tercih etmiştir. İstanbul’da Beykoz’un doğusunda ve Anadolu’nun pek çok kentinde dağlık kısımlarda hala kısmen de olsa yabandomuzu avlanabilir.20. yy’dan itibaren teknolojinin de yaygınlaşması ile av teknikleri pratik imkanlar sunmaya başlamıştır. Günümüzde 4 çekerli jipler, elektronik tasma, GPS gibi pek çok cihaz yardımıyla avcılık teknik bir boyut da kazanmıştır.
Avcılık Türleri veya Av Metotları:
Primitiv insandan bu yana avcılıktaki en büyük değişiklik şu; onlar yaşamak için, zamanımız insanı spor için avlanıyor!
Çünkü vahşi av hayvanına artık beslenmek için ihtiyaç duyulmuyor. İnsanoğlu bir spora dönüştürdüğü avı çok farklı şekillerde ve çok farklı hayvan türleriyle yapmaktadır. Bu bölümde av ve avcılık türleri ile bu avların dünyanın hangi bölgelerinde sıklıkla yapıldığını bulacaksınız.
Sezdirmeden ava yaklaşma:
Bu metotta avcı hayvanı görür; doğa koşulları, toprak ve kamuflajla ona sezdirmeden yaklaşır ve hayvan görmeden silahını kullanmaya çalışır.
Durağan av:
Bu sezdirmeden ava yaklaşmanın daha yavaş halidir. Avcı kendini gizler ve bekler.
İlk metot:
Geyik, iri geyik ve yassı boynuzlu geyiğe uygundur.
İkinci metot:
Tilki, vaşak ve çakala uygundur.
Oturma:
Bu koşulda hava, doğa koşullarının ava tam olarak uygun olması gerekir. Avcı oturup, avını bekler. Kamuflaj giysisi kullanılabilir. “Kör nokta” denen noktada kendini kamufle edip gizleyebilir. Bazen bir ağaç üzerine kurulu platformda avını bekler. Bu nokta, kuşların beslenmesi için gerekli bir su kaynağı yakınında olabilir. Buradaki en önemli nokta hareketsiz ve sabırlı olmaktır.
Çağırma:
Bu av hayvanının cinsini taklit ederek bir oyuna girişmektir. Bu teknik genellikle çiftleşme mevsiminde işe yarar. Zira hayvan kendi türünün sesine tepkisiz kalmaz.
Sürükleme:
Bazen av, takip ve kovalamaca da gerektirebilir. Bu at sırtında yürütülebilir, köpekler de eşlik edebilir.
İz kovalama:
Hayvanın yeri ayak izleri takip edilerek bulunur. Bu av çeşidi birlikte yaşayan (fil gibi) türlere uygundur.
Tuzak:
En eski av tekniklerindendir. Bu metotta kapan, tuzağa yem takmak gibi sistemler kullanılabilir. Hayvanın yolunun üzerine konur. Ülkemizde yasaktır.
Yay ile av:
Ateşli silahlar öncesine dayanır. ABD’de özellikle geyik avında hala popüler. Eskiden yaylar çok daha güçlü materyaller kullanılarak yapılırdı; bambu gibi. Hayvan taş veya obsidyenle avlanırdı. Modern yaylar lamine cam, plastik içerikli malzemeden yapılıyor. Oklar ise metal uçlu, ok malzemesi alüminyum, ahşap veya fiberglas.
Mızrak:
Bu sistemde avcı ucu keskin ve uzun bir çubukla avlanır. Mızrağın ucu metal, taş, obsidyen olabilir. Afrika yerlilerinin metodu.
Zıpkın:
Büyük deniz hayvanları için. Tekne üzerinden yapılan avlarda kullanılır. Balina gibi dev memelilerin avlanmasında da kullanılabilir. Eskiden elle yapılırdı. Zıpkın artık özel silahlarla ateşleniyor.
Eski yöntemler:
Tarihi yöntemler arasında Kızılderililer’in kullandığı zehirli ok atma, Avustralya yerlilerinin kullandığı bumerang yöntemi sayılabilir. Bumerang, ava 15-100cm uzaktan fırlatılır. İki tip bumerang vardır.İkisi de tek elle atılır. Biri geri dönen tiptir. 90 dereceden fırlatılır ve kuş vurmada kullanılır. İkinci tip ise büyük hayvanlarda kullanılır. Bu geri dönmez ve hayvanı yere serer.
Hayvanlarla av:
Binlerce yıldır kullanılıyor. Ayı, çita ve antilop avında özellikle kullanılır. Eskimolar da kutup ayısı avında hayvanları kullanır. Kaplan ve leopar ise fil sırtında avlanır. Köpekler özellikle küçük avlarda (uçan avlar) görev alır. Tavşanı yuvasından çıkartmada, tilki, kurt, kuş avında köpek kullanılır.
Av Türleri
Tüm dünyada en yaygın olarak yapılan av türü olan küçük avlar; tavşan, tilki ve kuş avını kapsamaktadır. Bu bölümde küçük avları; hayvan türlerine göre anlatacağız. Zamanla daha da genişleyecek olan bu türlerde, tüm dünyada yaygın olarak avlanan kuşlara yer vereceğiz.
Büyük avlar ise; eskiden tek başına yetenekli avcıların işiydi. Şimdilerde Güney Amerika, Asya, Afrika, Alaska ve Avustralya’da özel safariler düzenleniyor. Safariler için genelde hükümetler sıkı kurallar koyuyor ve limitler uyguluyor. Avcılar bu tür büyük hayvanları genelde boynuz, kürk veya kafası için avlıyor. Bu tür hayvanları avlanmada ise tüfek kullanılıyor.
Küçük Avlar
Tavşan Avcılığı
Çok heyecanlı ve aynı zamanda hayli de tehlikelidir tavşan avı. Özellikle ava yeni başlayanlar için zevkine doyum olmaz. Tüfek elinizde ilerlerken çalıların arasından çıkıveren bir tavşan siz daha tüfeğinizi doğrultmaya fırsat bulamadan kayıplara karışmıştır bile. Usta avcılar dahi tavşan avı sırasında şaşırıp kalabilirler.
Avcılar açısından büyük bir zevk kabul edilen keklik ve sülün avından hiç de geri kalmayan tavşan avı, ciddi tehlikeler taşımaktadır. Keklik ve sülün gibi uçan avlarda tüfeği havaya doğru ateşlerken, bu defa yerde hızla kaçan bir tavşana ateşlemek istenmeyen sonuçlara da yol açabilir.
Birkaç arkadaşla çıkılan avlarda, tavşana doğru yapılan atışlarda arkadaşınızı yaralayabilirsiniz. Tüfekten çıkan saçmaların 150 metre kadar mesafeye yayıldığını göz önünde bulundurursak zaman zaman göz gibi hassas organlara isabet ettiğine şahit olabiliriz. Pek çok avda, dikkatsiz bir atış sonrası bir başka avcı yaralanmakta. Bu nedenle tavşan avı, keklik ve sülün avına göre iki üç kat daha tehlikelidir.
Tavşan avı sırasında karşılaşılabilecek üç pozisyon vardır: Tavşan avcıdan uzaklaşmaktadır. Tavşan avcıya doğru gelmektedir. Başka bir avcıdan kaçan veya başka bir sebeple yer değiştiren tavşan, avcının önünden soldan sağa veya sağdan sola geçer.
Tilki Avcılığı
Doğanın en kurnaz hayvanı olarak kabul edilen tilkinin avlanması hayli güçtür. Ülkemizin hemen hemen her bölgesinde rastlanan tilkinin en bilinen türleri; Yumuşak Tüylü Tilki, Sert Tüylü Tilkii, Tel Tüylü Tilki’dir.
Kuyruğu kendisi kadar olan tilkiler, kuşları, fareleri ve kümes hayvanlarını avlar. Özellikle köylerde kümes hayvanlarına verdiği zararlar nedeniyle köylüler tarafından bol bol avlanır. Son yıllarda kürkü nedeniyle, neredeyse soyunun tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Tilkiyi pek çok avcı köpek ile avlamaktadır. Tilki avı için yetiştirilmiş özel köpekler vardır. Tilkinin inine girerek onu dışarı çıkmaya zorlayan köpekler, sahiplerinin işini hayli kolaylaştırırlar.
Avcıların köpekleriyle birlikte geldiklerini çıkardıkları gürültüden anlayan tilki, en kısa sürede inine girip, inindeki yeraltı odalarından birine saklanır. İninde tehlike anında kaçmak için birçok giriş-çıkış deliği vardır. Tilki, inine girip saklanmadan önce, kimi deliklerin önüne taze dışkı bırakır. Deliklerden birinin önünde dışkının tazeliğini gören avcılar, onun içeride olduğuna karar verir ve uygun bir yerde beklemeye başlarlar.
Avcıların yanında bu toprakaltı yollara girip tilkiyi çıkaracak bir köpek varsa (terrier gibi) ve bu köpek inin içindeki yollarda ilerlemeye başlarsa, tilki onun varlığını sürünmesinden ve soluk alışından hemen anlar. Bunun üzerine, hemen en yakın çıkış deliğinden kaçarak köpeğin elinden kurtulur.
Köpekler, tilkiyi kovalarken, tilki bazen yakındaki bir dereye yönelir. Dere kenarındaki sığ sulardan yürür. Böylece köpeklerin kendi kokusunu alarak onu izlemelerini önler.
Bunun gibi tilkinin yüzlerce savunma taktiği vardır. Zaten “kurnaz tilki” deyişi de bu özelliklerinden dolayıdır.
Çok sert geçen kış aylarında bütün hayvanlar gibi tilkinin de yiyecek bulması güçleşir. Daha önceden toprağa gömerek üzerini idrarıyla işaretlediği yedek besinleri yoksa, saatlerce, hatta günlerce av aramak zorunda kalır. İşte bu sırada usta avcıların kucağına düşer ve tüm kurnazlığına rağmen avlanmaktan kurtulamaz.
Usta olmayan avcılarla karşılaşan tilki, avcılar tam ateş edecekken yüzlerine atlayıp bol tüylü kuyruğuyla avcının yüzünü kapatır. Neye uğradığını anlayamayan ve bir sürede olsa şaşkınlığı geçmeyen avcı sendelerken tilki kaçıp canını kurtarır. Avcı başına bir av günü için bir tilki vurmasına izin vardır.
Rakun Avcılığı
Rakun da Amerika’da sevilen bir av hayvanı. Siyah yüzlü, dairesel kuyruklu bir hayvandır. 7 Kg gelen vardır. Panama ve Kanada’da su kıyılarında avlanılan rakun, memelidir.
Opossum adı verilen yavrularını kesede taşıyan hayvan popüler bir av türüdür. 4,5-5 kg gelenlerine rastlanır.
Büyük Avlar
Domuz Avcılığı
Ülkemizde en sık avlanılan büyük av hayvanı domuzdur. Özellikle kırsal kesimlerde ürünlere zarar verdiği için köylüler tarafından domuz avına çikilir. Domuz avı tehlikeli bir av türü olduğu için avcılar çok titiz davranmalıdır. Yaban domuzu avı 3 şekilde yapılmaktadır. Bek avı, sürek avı ve arama-tarama avıdır. Yaban domuzu avında kullanılacak tüfek ve fişek çok önemlidir. Domuz avında 7x57mm üzeri yivli tüfekler ve 20 numara ve üzeri yivsiz tüfekler kullanılabilir. Bek avında, hayvanı tek atışta tesirsiz kılacak özelliklerde mühimmat kullanılmalıdır.
BEK AVI:
Bu av gündüz ve akşam bekleri olmak üzere 2 şekilde yapılır. Akşam bekleri, bağ-bahçe ürünlerinin beklenmesi esasına dayanan bir av türüdür. Havanın kararmasıyla başlar ve sabahın ilk ışıklarına kadar sürebilir. Yaban domuzu, karanlık gecelerde erken, aydınlık gecelerde ise daha geç gelir. Dolunayda, hayvanlar genelde açığa çikmadiklarindan ve çok tedbirli davrandıklarından, görüş mesafesi açık olsa da avlanmak zordur. Yaban domuzlarının avı açısından en iyi zaman, görüş mesafesinin hayli düşük olduğu gecelerdir. Bekler, genelde yüksekçe bir oturum yerinde yapılır. Bu oturumlar, ağaçlar, kayalar hatta ev çatilari olabilir. Gözleri çok iyi görmeyen domuz, işitme ve koku alma hassasiyetleri bakımından çok gelişmiş duyulara sahip olduğu için bu konularda titizlik gösterilmelidir. Sigara içilmemeli ve ses çikartacak ani hareketlerden kaçınılmalıdır. Avcılar yerlerini gündüzden tespit etmeli ve av esnasında mümkünse bu yerden ayrılmamalıdır. Açık alana ve ufuk çizgisinde bek yapmak yerine, bir çalilik ve kayalık önüne oturulmalıdır. Karanlıkta tüfeğin arpacığı iyi görülemeyeceği için tedbir almak gerekir. Arpacığa sigara jelatini sarmak iyi bir çözüm olabilir. Domuzun görülmesiyle birlikte yapılan ilk atışın ardından ikinci atış her zaman için emniyet atışı olarak yapılmalı ve hayvanın yaralı olarak gitmesine müsaade edilmemelidir. Atış yaptıktan sonra bek alanı hemen terkedilmemeli, mümkünse diğer avcılarla birlikte hedef noktası kontrol edilmelidir. Hayvan yaralı olarak kaçmışsa takip için havanın aydınlanması beklenmelidir. El feneri veya bir başka ışıkla takibe çikmak doğru değildir.
SÜREK AVI :
Bu av şeklinde, yaban domuzunun olabileceği yerler, önceden iz kesmek ya da hayvanların yatak yerlerini tahmin etmek suretiyle belirlenir. Yöreyi bilen bir avcı tarafından, yaban domuzunun geçmesi muhtemel yerlere avcılar, aynı hat üzerinde olunmasına dikkat edilerek yan yana ormanın yapısına göre yerleştirilir. Belirlenen bir saatte ya da haberleşme sonucunda sürenciler (varsa) köpekleri araziye bırakıp, arkasından da kendileri girerek, köpekleri cesaretlendirmek ve yaban domuzlarını ürkütmek için havaya silah atarak ya da değişik yöntemlerle ses çikartarak sürene başlarlar. Süren esnasında, bek yerlerindeki avcılar için sakinlik ve sessizlik esastır. Sallanan çalilara, seçilmeyen silüetlere asla ateş edilmemelidir. Yapılan atıştan sonra yaban domuzunun yaralı olarak gittiği tespit edilirse, avın yarasının soğuması için beklenmelidir. Sürek bitmeden av yeri terk edilerek yaralı avın ardından gidilmez. Köpekle yapılan sürenlerde, geçit yerlerinde bekleyen avcılar, kaçan yaban domuzlarının peşinden giden köpekleri yakalayıp bağlamaları gerekir. Sürek avı esnasında avcının köpek seslerine göre, gelen domuzun önünü kesmek için, koşarak yerini değiştirmesi, istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Bu tip sürek avlarında, gerekli emniyet kurallarına uyulmadan kesinlikle tüfek atılamayacağı gibi, yanlara yani diğer avcıların bekledikleri yönlere de tüfek atılmaz. Ya hayvanın direkt olarak gelişine ateş edilir, ya da geçtikten sonra arkasına doğru atılır. Sürek avlarında, tehlike yaban domuzundan ziyade diğer avcılardan geleceği için, diğer avcıların görebileceği türden giysiler giymek ve özellikle kırmızı veya oranj ağırlıklı bir şapka takmak şarttır.
ARAMA TARAMA AVI:
Yaban domuzu avının belki de en zevkli yöntemidir. Avcının atış maharetinin yanında, gerçek avcıda olması gereken vasıflarını ortaya koyması açısından önemlidir. Bu avda avcı her yönüyle avcılık yapar. Sessizlik, sabır ve sakinlik esastır. Bu ava çikilmadan önce kesinlikle parfüm-losyon kullanılmamalı, iyice dinlenilmeli, yeterince uykuya doyulmalı ve yarı tok olunmalıdır. Avcılar çok sakin ve sabırlı olmalı, gürültülü hareketlerden kaçınarak, sert hareket etmemeli, en küçük bir bıkkınlık emaresi göstermeden, konsantrasyonlarını bozmadan birbirlerini kontrol ederek, araziyi en ince detayına kadar aramalıdırlar.Yaban domuzlarının arazinin hakim noktalarına da yataklanacağını düşünerek, rüzgarı da karşidan alacak şekilde aşağılara gözükmeden, yolun üst tarafından ilerlemeli. Ormanda bir hayvanın fark edilmesi çok zordur. O yüzden çok dikkatli olunmalı, her dönülen viraj, gelinen tepe üzerlerinin arkası sessizce yoklanmalı ve ses dinlenmelidir. Orman içi patikaların ve yolların kullanılmaması halinde yaban domuzuna yaklaşmanız tamamen bir tesadüf eseri olacaktır. Bu av için en iyi hava, karın henüz yağdığı ya da sertleşmediği havalar ile hafif yağışlı ve bulutlu havalardır.
Geyik Avcılığı
Eski Türkler arasında geyiği kutsal kabul edenler olduğu kadar, geyik avından büyük keyif alanlara da rastlanmıştır. Fakat türküler ve efsaneler, geyik avlayanların trajik hikayeleriyle doludur. Bu nedenle Türkler arasında geyik avı hep tehlikeli bir durum olarak algılanmıştır.
Geyik avı, diğer avlara göre daha zorludur. Güç, kuvvet, sabır ve iyi nişancılık gerektirir. Geyiğin yer yer bir insan gibi davranışlar sergilediği ve avcı karşısında çok şaşırtıcı tepkiler ortaya koyduğu da vakidir. Çok hızlı koşan geyiği avlamak için, su yataklarına pusuya yatılır. Geyiğin ne zaman suya geldiğini bilen avcılar, işi tek atışta bitirmeye çalışırlar. Geyikler, yalnız gezmedikleri için suya da topluca inerler. Bu durum avcı için çok avantajlı bir av yapma imkanı sunar. Fakat ana geyiğin yavrusunun yanında avlanması çok dramatik bir tablodur. Günümüz avcılarının ise bu tür avlanabilme imkanı neredeyse yok denecek kadar azalmıştır.
Dünyanın pek çok ülkesinde geyik neslini koruma programları geliştirilmiş ve uygulamaya konulmuştur. Söz konusu bu koruma programları, bütün dünyada avcılığın ve av turizminin gelişmesinde önemli bir yer tutmaktadır.
Örneğin, Amerika Kıtası keşfedildiğinde sayıları birkaç yüz bin olarak öngörülen geyiklerin, sürdürülebilirlik ile uyumlu av turizmi uygulamaları sonucu, her yıl 12 milyona yakını avlanmasına karşın, şu andaki sayıları milyonlarla ifade edilmektedir. Bu göstermektedir ki; av turizmi, bu ülkedeki geyikleri tüketmemiş aksine çoğaltmıştır.
Türkiye’de koruma çalışmaları sonucunda Antalya-Düzlerçamı’nda bulunan ve sayıları 1966’da 7 adet olan ala geyik sayısı bugün 700’e ulaşmıştır. Ankara’nın Beypazarı İlçesi’nin orman içi köylerinde, koruma altına alınan ve avlanması yıl boyunca yasak olan geyiklerin son yıllarda sayılarının arttığı ve ekili alanlarda büyük tahribat yaptıkları biliniyor.
Ayı Avcılığı
Türleri gittikçe azalan ayıların ülkemizde avı yasaktır. Korunma altına alınan ayılara, bir zamanlar Türkiye’nin Her bölgesinde rastlamak mümkündü.
Dünya Bankası’yla ortak bir proje çerçevesinde ayı oynatıcılığının yasaklanması üzerine ayılar korunma altına alınarak Uludağ’da doğal yaşam alanına bırakıldılar.
Ülkemizde boz ayı dışında bir ayı türü pek görülmez. Boz ayıların türleri avlanma, yangın, ormanların yok edilmesi gibi etkenler nedeniyle tehlike altındadır. Postları için avlanan ayılar, bazı kendini bilmezler tarafından kış uykusu sırasında yuvasına girilerek bile avlanılabilmekte.
Çin, Güney Kore ve Japonya gibi Uzakdoğu ülkelerinde ayı safarisi için çok iyi bir ücret ödenmesi de ayı avcılığını özendirmektedir. Eski avcıların avladıkları ayılarla çektirdikleri resimleri hep hatırlarız.
Ormanlarda, bodur bitkilerle örtülü çıplak arazilerde, steplerde ve sarp dağlarda yaşamayı yeğleyen boz ayılar, öteki ayılar gibi iri ve kaba yapılı hayvanlardır. Boyları genelde 1,5-2,8m, ağırlıkları da 70-250 kg arasında değişebilir. Ayıların en irisiyse, Uzakdoğu’daki Kamçatka yarımadasında yaşar, bu ayının boyu 3m`dir.
Genellikle Haziran ve Temmuz aylarına çiftleşen boz ayıların gebeliği 6 ya da 9 ay sürer. Ayıların besinleri genelde bitkiseldir; bitkilerin yeşil kısımlarını, taneli meyveleri, yağlı ve şekerli tohumları çok severler. Ağızlarının tadını iyi bilen ayılar balı da çok severler.
Avlanması yasak olan ayılar, ne insanlara ne de öteki hayvanlara durup dururken saldırmazlar. Bir ayı aç değilse ya da annelik içgüdüsüyle yavrularını tehlikeden koruma çabası da yoksa bir başka canlıya saldırmaz. Ancak insanlar onu yakalamak için üzerine gidip onu sıkıştırırlarsa, o zaman savunmaya geçer ve saldırganlaşır.
ülkemizde boz ayıların iki alt türü bulunuyor. Bu türler Trakya bölgesi dışındaki her bölgenin ormanlık ve kayalık alanlarda yaşıyorlar. örneğin Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu`da rastlanan boz ayılar Ursus Arctos Caucasicus adı verilmiş; Anadolu`nun diğer yerlerinde Ursus Arctos Syriacus türü boz ayılar bulunur.
Kuş Avları
Bıldırcın
Üveyik
Güvercin
Çulluk
Keklik
Sülün
Ördek
Coğrafi Avlar
Amerika’da Avcılık
Şimdilerde Güney Amerika, Asya, Afrika, Alaska ve Avustralya’da özel safariler düzenleniyor. Safariler için genelde hükümetler sıkı kurallar koyuyor ve limitler uyguluyor. Avcılar bu tür büyük hayvanları genelde boynuz, kürk veya kafası için avlıyor. Bu tür hayvanları avlanmada ise tüfek kullanılıyor.
Kuzey Amerika: Geyik, ayı, vahşi öküz, bizon avlanır. Bizon neredeyse aşırı avlanmadan yok oluyordu. Şimdi ise sadece özel çiftliklerde avlanabiliyor. Dağ keçisi de av türleri arasında dikkat çekici bir yere sahip. Alaska kıyısında ise balina gibi büyük deniz hayvanları avlanmakta. Bu hayvanlar ya ateşli silahlarla ya da zıpkınla avlanıyor.
Kuzey Amerika’da daha çok rakun, tavşan vs vurulur. Kürk hayvanları için genelde tuzak kullanılır. Kuzey Amerika’da halen en popüler av tavşan avıdır. 1-1,5 Kg’a kadar varan tavşanlar Ontario’ya kadar olan bölgede avlanır. Daha büyük beyaz ayaklı tavşanlar ise Kanada, Alaska civarında bulunur. 6 Kg’a kadar tavşanlar ise Kutup bölgesindedir ve az rastlanır. Uzun bacaklı büyük kulaklı tavşanlar gridir ve Batı’da sık görülür. Çok zıplayan bu tavşanları avcılar çok sever.
Kuzey Amerika’nın en tanınmış av hayvanlarının başında tilki gelir. Kırmızı tilki, en çok avlanan türdendir. ABD, Alaska ve Kanada’da yaşar. Gri tilki ise daha az rağbet görür. Doğu ve Güneydoğu ABD ile, Meksika’da sıkça rastlanır. Gümüş tilki ve kutup tilkisi ise koruma altındadır ve avı yasaktır.
Bir başka av hayvanı vaşak ise açık arazide ve ormanda yaşar. Kanada ve Meksika’da görülen vaşakların ortalama ağırlığı 25 Kg’ı bulur. Puma ise 40-100 Kg dolaylarında kahverengi bir kedi cinsidir. Batı Kanada ve Güney ABD’nin çöl bölgelerinde yaşar. Yetişkin bir puma yılda 50 kadar geyiği öldürür.
Güney Amerika: Bu bölgede büyük av deyince safari anlaşılır. Jaguar, puma, tapir, kırmızı geyik, bufalo favori avlardandır. Güçlü silahlarla avlanan bu hayvanlar arasında jaguar, Güney Amerika’nın en güçlü ve korkulan et oburudur. 200 kg’a kadar ulaşan ağırlığıyla Kolombiya, Peru, Bolivya, Brezilya, Paraguay’da rastlanır. Su içtiği yerlere yakın yerler avlanma alanıdır.
Puma ise jaguardan daha küçüktür. Benzer yöntemlerle avlanır ama tazı da kullanılabilir. Kırmızı geyik rengiyle fark edilir ve tüylerinin kışın grileştiğini görebiliriz. 200 kg’a kadar ulaşan ağırlığıyla dikkat çeker. Amazon Bölgesi’nde görülen Bufalo ise 750 kg dolaylarında ağırlığıyla dev bir av hayvanıdır.
Afrika’da Avcılık
“Büyük av”lar için en önemli bölge. Fil, aslan, leopar, bufalo avlanıyor. Orta Afrika, Kenya, Mozambik, Somali, Güney Afrika, Çad, Tanzanya, Botsuona, Etiyopya’da çok geniş av alanları bulunuyor. Avlar genelde safari tipi düzenleniyor. Kamp kurulur ve jiple ava çıkılır.
Yerli Afrikalılar’da hala mızrakla avlananlara rastlanmakta. Afrika’da 6 ton ağırlığa kadar filler görülmekte. Burada av silahları için hayli yüksek kalibre gerekiyor. Aslan ve leopar çalılık ve ormanlık arazilerde gezer.
Aslan, fil dışında her tür hayvanı öldürebilme gücüne sahiptir. Leopar ise benekli bir kedi türüdür. Güçlü bir katildir. Yetişkin ağırlığı 750 kg dolayında olan bufalo avı da çok tehlikeli. Yaralanınca çok tehlikeli olabilmektedir.
Asya’da Avcılık
Artık Asya’da da pek çok türün avına kısıtlama getirilmiştir. Hindistan bilinen en eski av bölgelerindendir. Aslan, kaplan, leopar, su bufalosu, fil ve ayı avları yapılır. Kaplan avı ise bu coğrafyada çok özeldir. Burma, Hindistan, Java, Sibirya, Kuzey Çin’de avlanan kaplan, ortalama 350 kg ağırlığındadır. Kaplanın, fil sırtında avlandığı da görülür. Bufalo avı ise Hindistan ve Borneo’ya özeldir.
Bir zamanlar yoğun bir şekilde avlandığı için nesli tükenmeyle karşı karşıya kalan fil, en büyük yapılı av hayvanıdır. Hint fili denilen türü, Doğu Pakistan, Seylan, Malezya, Burma, Sumatra, Hindistan’da bulunur. 4 tonu bulan ağırlığıyla tehlikeli bir avdır. Asya’nın siyah ayısı İran, çin, Japonya, Himalaya’nın ormanlık bölgelerinde yaşar. Çok tehlikeli ve sinirli bir hayvandır.
Avrupa’da Avcılık
Büyük avlarda toprak sahibi yetkilidir. Yasalar özellikle Batı Avrupa’da çok sıkıdır. Avcı, av yetkisi olan bölgenin misafiri olmalıdır. Büyük av alanları hayli kısıtlıdır. Yabani dağ koyunu, ayı, geyik popülerdir. Avrupa kalibresiyle 7 m/m ve 8 m/m’lik silahlar kullanılır.
Kırmızı geyik en değerli av hayvanıdır. Akdeniz Bölgesi’nde ormanlarda geyik avına rastlanır. Genelde durağan av tarzıyla vurulur. Ren geyiği ise soğuk Kuzey bölgelerinde bulunur. 125 kg’ı bulan ağırlığıyla İskandinavya ve Rusya’da ilgi gören bir av türüdür. Kürk rengi soğuğa göre kahverengiden beyaza kadar değişiklik gösterir. İskandinavya ve Rusya’nın yüksek kesimlerinde küçük yaban geyiği de bulunur. Alplere özgü şamua ise Pirene ve Karpat Dağları’nda görülür. Kısa siyah boynuzlu ve kahverengidir.
İngiltere’de: Küçük avlar genelde özel topraklarda yapılır. Tavşan, tilki ve yabani tavşan en popüler türlerdir. 12-20 yivli silahlar çok sık kullanılır. Avrupa’da tavşan genelde köpek yardımıyla avlanır. Kısa bacaklı köpekler, tavşanı yuvasından çıkartmayı başarır. Köpek yuvayı bulunca dışarı kaçan tavşan avcı tarafından avlanır.
Tavşanlar çok çabuk hızlandığı için avcılığı ustalık gerektirir. Kahverengi yaban tavşanının yurdu İngiltere’dir. Geniş deliklerde, açık alanlarda yaşar. Çok hızlı koşar ve genelde köpeğin kokusunu alır. Tavşan avı için İngiltere’de Beagle türü köpek çok uygundur. Tilki avı ise İngiltere’de yüzyıllardır sürdürülüyor. Özel klüpleri bile bulunuyor. Atla kovalanarak yapılan tilki avcılığının geleneksel kuralları bulunuyor.
Avcılıkta İlk Yardım
1-Av’da ağrıları ne zaman ciddiye almak gerekir?
Ağrı birçok rahatsızlıkta olduğu gibi, sportif etkinlikler sırasında oluşan yaralanmaların da ilk habercisidir. Ağrıyı nerede ciddiye alıp nerede önemsemeyeceğimizi iyi bilmemiz gerekir. Hazırlıksız bir şekilde yapılan her türlü doğa sporu sırasında ve sonrasında kramp adı verilen acılı kas sertleşmeleriyle seyreden şiddetli kas ağrıları kaçınılmazdır.
Burada önemli olan, “travma” diye nitelendirebileceğimiz, çoğunlukla ani ve gücümüzün üstünde hareketler sonucu oluşan; kas, eklem gibi kemik dışı hareket sistemine ait dokularda incinmelere bağlı olarak ortaya çıkan ağrılardır. Bunlar şişme, hassasiyet ve yaralanan uzvun işlevsel fonksiyonlarında aksaklıklara yol açarlar.
Alarm veren uzvun dinlenmeye alınması, gerekirse elastiki bandajla desteklenmesi ve iltihaplanmaya karşı etkili ilaçlarla tedavi edilmesi sağlıklı sonuç verecektir. Bu arada dikkat edilecek bir nokta da şudur: travmanın hemen ardından soğuk uygulanırken, yaklaşık beşinci günde sıcak tatbikine başlanmalıdır. Bu, iyileşme sürecini hızlandıracaktır.
______________________________________________
2-Kas ve eklemlerde iltihap olur mu?
Vücudun başka organlarında olduğu gibi, kas ve eklemlerde de böyle durumlar görülebilir. özellikle kaya tırmanıcılarında sık rastlanan kas ve eklem kirişlerinin aşırı zorlanması, darbeye maruz kalması ve çoğu kez de ısınmadan başlanılan faaliyetler sırasında yapılan uygun olmayan hareketler sonucunda bölgesel iltihaplar oluşabilir. Bu gibi durumlarda temel yaklaşım, öncelikle ağrı, şişlik ya da hassasiyet gidinceye kadar faaliyete ara vermek olmalıdır. Daha sonra o bölgedeki kan dolaşımını artırmak, tendonun kapsül içerisindeki hareketini kolaylaştıracak bölgesel iltihaplanmalara karşı kremler uygulamak ve pasif egzersizler yapmak gerekir.
______________________________________________
3-Çıkıklar nasıl anlaşılır?
Kaygan zeminlerin ve süratin hakim olduğu doğa sporlarında en sık rastlanan sakatlıklardan biri de çıkıklardır.Bunlar zamanında ve doğru yaklaşımlarla tedavi edilmediği takdirde ileride tekrarlayarak insanların başına sürekli sorun çıkartabilir. çıkığın başındaki bulgular kırığa benzer. Hareketle artan ağrı, eklem yüzeyine dokunulduğu zaman hissedilen hassasiyet, şişme, renk değişikliği, hareket kısıtlılığı ve eklemde deformite belirgin göstergelerdir. çıkan uzvun sağlam olan eş uzuvla karşılaştırılması da bir gösterge olabilir. Ağrı, solgunluk veya morarma (atar ve toplar damar zedelenmesine göre değişir), uyuşukluk veya nabız çokluğu çoğunlukla çıkığın neden olduğu damar zedelenmelerine bağlıdır. Kuvvetli ağrı kesici ve adale gevşeticiler, gerektiğinde adale içine veya damardan uygulanan morfin türevleri, çıkığın yerine yerleştirilmesi öncesinde tedavinin doğru yapılması için gereklidir. Yerleştirme işlemi öncelikle “traksiyon” diye adlandırılan çekerek gerdirme ile başlamalıdır. Bu sırada hafif ve sürekli bir kuvvet uygulanmalı, aşırı ve ani kuvvet uygulamalarından kaçınılmalıdır. Yerleştirme tamamlandıktan sonra uzuv “atele” alınarak kırıklarda yapıldığı gibi oynamaz hale getirilmelidir.
4-Parmak veya dirsek çıkarsa ne yapmak gerekir?
Vücuttaki başka eklemler gibi parmak ve dirseklerde de çıkıklar meydana gelir. Doğada karşılaşılabilecek bir çıkık durumunda, bu konuda bilgisi olan bir kişi basit yöntemlerle komplikasyonsuz bir tedaviyi gerçekleştirebilir. Çıkan parmağı yerleştirirken, parmağın ucunu yavaşça öne çekmeli ve eklemin üzerine baskı yapmalıdır. İşaret parmağı ve baş parmağın dibindeki çıkıklarda (el ayası içindeki) bu uygulama biraz güçtür. Bu tür çıkıklarda bir iki deneme başarısızlıkla sonuçlanırsa, çıkık atele alınmalı ve süratle hastane imkanlarına ulaşılmalıdır.
Dirsek çıkıklarında, dirsek ekleminde, avuç içi öne baktığında vücuda yakın duran “ulna” kemiğinin dirsekteki ucu çok belirgin bir şekilde dışs, arkaya çıkıktır. Dirseğin hareketi hemen hemen imkansızdır. Yerleştirmede, kol yukarı çekilirken, ön kol hafif kıvrık pozisyonda aşağı çekilir. Bu arada yavaş yavaş ama oldukça fazla kuvvet uygulamak gerekir. Dirseği 90 derece ve daha fazla bükmek mümkün oluyorsa yerine yerleştirme başarıyla tamamlanmış demektir. Yerleştirmeden sonra nabız atmıyorsa, fakat el rengi normalse ve ağrı geçmişse, nabzın atmamasının nedeni geçici bir spazm olabilir. Eğer nabız atmıyor, el giderek morarıyor ve ağrı artıyorsa, yerleştirme sırasında ön kol damarlarında bir sıkışma meydana gelmiş demektir.Böyle bir durumda eklem yerinden çıkarılmadan yavaşça çekilmeli, ileri geri oynatılarak sıkışmış damar kurtarılmalıdır.
5-Omuz çıkarsa ne yapmak gerekir?
Omuz çıkığı çoğu kez öne doğru oluşur. Kendisini ağrıyla, ön kolun yukarıda ve vücuttan uzak tutmaya çalışılmasıyla gösterir. Kol göğse yaklaştırılamaz. Eğer çıkıkla birlikte kol kemiğinde kırık da söz konusuysa, rahat edilebildiği ölçüde göğüste askıya alınmalıdır. Çıkık, omuzun yuvarlak yapısının bozulmasından ve diğer omuzla karşılaştırılmasından da kolaylıkla anlaşılır.
Doğada meydana gelen böyle bir olayın tedavisinde birinci yöntem, “traksiyon” yani omuzun gerilerek kolun çekilmesi işlemidir. Kazazede düz ve yüksekçe bir yerde sırtüstü yatırılır. Yardımcılardan biri çıkık omuzun hemen altından pantolon benzeri bir giysiyle kazazedeyi sağlam tarafa doğru gergin tutarken, diğeri nabzı da kontrol ederek bilekten tuttuğu çıkık omuza ait kolun dirsek bölümüne taktığı uzunca kemer benzeri bir kuşakla diğer tarafa çeker. Kol kemiği nazikçe ön kola doğru döndürülüp çevrilirken çıkan uç, eklemin içine doğru ittirilebilir.. Birkaç dakika sonra kol kemiğinin başının koltukaltı çukurunda ele hissedilmesiyle yerine konulup konulmadığı anlaşılır. Hasta bu sırada, zaten ağrısının geçmesiyle rahatlar. Tedaviden sonra kol gövdeye sarılarak sabitleştirilir.
İkinci yöntemde 5 ila 7 buçuk kilo kadar bir ağırlık yüksekçe ve düz bir yerde yüzüstü uzanmış kazazedenin kulak hizasında bileğine bağlanır. Tamamen yer çekiminin etkisiyle, birinci yöntemden daha uzun bir sürede çıkık omuz yavaşça yerine gelir. Eğer bu işlem bir saat içinde etkili olmazsa girişime son verilmeli ve çıkık uzuv gövdeye sarılarak hastane şartlarına ulaşılmalıdır.
6-Kalça çıkığı tedavi edilebilir mi?
Doğada olduğu gibi, araç kazalarında da ön konsülün dizler aracılığıyla kalça kemiğine ilettiği darbeler kalça çıkıklarına yol açabilir. Çıkığın yerine konulması oldukça ağrılı ve güçtür. Ama çaresiz kalındığında bu tür vakaların taşınması gerekse de, ağrının giderilmesi ve bacaktaki kan dolaşımının rahatlaması açısından yerine koyma işlemi denenmelidir.
Yerine koyma, ön ve arka çıkıklar için aynıdır. İki kişiye ihtiyaç olan teknikte bir kişi, sırtüstü yatan kazazedenin bel bölgesinin hemen altından, leğen kemiği yanlarından gövdeyi yere doğru iterken diğeri çıkık bacağı yukarı doğru çeker. Bacağın hafifçe döndürülerek bu işlerin gerçekleşmesi yerine koyulmayı kolaylaştırır. Ağrının kaybolmasıyla rahatlayan kazazedenin çıkık uzvu sağlam bacağa tutturulur. Taşıma esnasında kazazede yatay durumda bulundurulmalıdır.
7-Avcıların dikkat etmesi gereken sağlık sorunları…
Dağcıların karşılaştığı iki temel sorun vardır. Bunlardan biri hipotermi, yani vücudun aşırı ısı kaybetmesi, diğeri ise yüksek irtifalarda bulunmanın vücut üzerinde yapabileceği olumsuz etkilerdir.
• Hipotermi :
sadece çok fazla soğuğa maruz kalan insanlar için değil, denize düşen, uzun süre ve sürekli rüzgarda kalan veya yağmurda ıslanıp kısa sürede kuruyamayanlar için de tehdittir. Bu doğa koşullarına maruz kalan ve zihinsel yorgunluk, hareketlerde koordinasyon yetersizliği, cildinde soğukluk ve solgunluk hisseden doğa sporcusu hipotermiden etkilendiğini aklına getirmelidir. Son yıllarda ülkemizde de özellikle eğitim ve deneyim yetersizliğinden kaynaklanan doğada ölüm olaylarının bir çoğunun nedeni hipotermidir. Bu sorun genel olarak bütün vücudu etkilerken ayak ve el parmakları, burun ucu ve kulaklar gibi uzuv uçlarında bölgesel donmalar görülebilir. Parmakların hareket etmesini güçleştiren dar ayakkabılar ve kat kat giyilmiş kalın çoraplar, vücut ısısını ayaklara getiren kan dolaşımını etkiler. Aşırı soğuğa maruz kalmanın veya vücut ısısını düşüren diğer nedenlerin giderilmesinde giysi ve barınak kadar “hareketliliğin” de, dolaşım yoluyla ısı artırıcı olması yönünden, önemi büyüktür. Hipotermi başlangıcındaki uykuya eğilimin ve eylemsizliğin de zorlu kas hareketleriyle giderilmesi çok önemlidir.
Yüksek irtifa hastalıklarını etkileyen faktörler; çıkış hızı,çıkılan yükseklik, yüksekte kalış süresi, harcanan çaba, yiyecek ve içecekler ve fizyolojik hassasiyettir. Dağcıları yüksek irtifalarda bekleyen hastalıkların üç çeşidi vardır:
• Akut Dağ Hastalığı :
Bunun birinci nedeni yükseğe bağlı olarak kandaki oksijenin doğrudan azalmasıdır. Belirtileri arasında baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, nefes darlığı,iştahsızlık, bulantı, kusma, (özellikle gençlerde), uyku bozukluğu,sersemleme hissi ve sık sık esneme yer alır. Zihinsel faaliyetlerde azalma, hafıza kaybı, unutkanlık, yürümede aksaklık, kısmi felç, hayal görme ve koma durumu da görülebilir. Acil tedavi önemlidir.Hastaya derhal oksijen verilmeli ve aşağı irtifaya inmesi sağlanmalıdır.
• Yüksek İrtifa Akciğer Ödemi :
Yüksekliğe uyum sağlayamama sonucunda akciğerlerde normalin üzerinde sıvı birikmesinden kaynaklanır. Başlangıçta kişi kuru öksürükten, nefessiz kalmaktan ve yukarı tırmanırken yorgunluk halinden yakınır. Tırnak diplerindeki morluklar belirginleşir. Kalp atışı ve soluk alma hızı artar. İleri safhalarda nefessizlik, zayıflık ve yorgunluk hastayı son derece zorlar. Şiddetli öksürük, baş ağrısı ve iştahsızlık görülür. Hasta nefes alıp verirken sırtına dayanan kulakla bile fark edilebilecek, karda yürürken çıkan seslere benzeyen sesler duyulur. En uygun tedavi hastanın süratle aşağı, en azından bir defada 500 – 600 metre aşağıya indirilmesidir. Oksijen varsa hemen verilmelidir. “Asetozolamid” gibi doku düzeyinde sıvı söktürücü ilaçlara başlanmalıdır. Belirtiler yok olmadıysa aşağıya indirmeye devam etmek gerekir. Bu mümkün değilse, alçak irtifa şartlarını sağlamak için hasta “Gamow Bag” adı verilen kapalı yüksek basınç ortamına alınmalıdır.
Yüksek İrtifa Beyin Ödemi:
Bu hastalıkta oksijen azlığı nedeniyle zarar gören beyin dokusunda şişme meydana gelir. Genellikle 4 bin metrenin üzerinde ortaya çıkar. Bilinç düzeyinde değişiklikler görülür. Yürürken yalpalama ve aşırı yorgunluk vardır. Giderek artan zihin bulanıklığı, hafıza kaybı, hareketlerde koordinasyon bozukluğu, aşırı baş ağrısı, bulantı, kusma, hayal görme, geçici körlük, kısmi felç, vücudun belirli bölgelerinde duyu kaybı hissedilir. Özellikle yüksek irtifa beyin ödemi teşhisinde , etkilenen kişi vakit geçirmeksizin ve her seferinde 1000 metre olmak üzere aşağı indirilmelidir. Alçak irtifaya indirme belirtiler azalıp kayboluncaya kadar sürdürülmelidir. Beklemek ve düzeleceğini umut etmek ölümcül olabilir. Eğer hava şartları nedeniyle indirmek olanaksızsa, hasta alçak irtifa koşullarını sağlayacak “Gamow Bag” a alınmalıdır .
______________________________________________
8-Av’a çocuklar da götürülebilir mi?
Sağlık kurallarına dikkat etmek şartıyla çocuklar da doğaya götürülebilir. Tabi aşırı doğa koşullarına maruz kalmamak koşuluyla. Özellikle son yıllarda çıkan özel bebek giysileri ve taşıma araçlarıyla, doğaya götürülecek çocukta yaş sınırı yeni doğan dönemine kadar inmiş durumda. Ancak burada seyahat öncesi hazırlık önem taşıyor. Gidilecek yerin özelliğine göre tam bir aşılama, gerekli ilaçlar ve bol yiyecek stoku şart. Bebek henüz anne sütü kullanıyorsa, iyi bir meme bakımı ve sağlıklı bir anne, bebeğin beslenme ihtiyacını karşılamaya yeter. Daha ileriki dönemlerde mama ile bu ihtiyaç karşılanır. Yetişkinlerin yiyeceğine ortak olduğu dönemde ise temizlik kurallarına her zamankinden daha fazla önem vermek gerekiyor. Çünkü çocukların mikroplara karşı direnci, yetişkinlerden daha azdır.
• Küçüklerle seyahatte suları iyice kaynatarak ve filtre ederek tüketin. Mümkünse hiç değilse çocuklar için sağlıklı bir şekilde hazırlanmış kapalı suları kullanın.
• Gidilecek yöredeki ulaşılabilir sağlık kuruluşlarının ve çocuk doktorlarının telefon ve adreslerini elinizin altında bulundurun.
• Yeni doğan ve erken bebeklik dönemlerinde uzun seyahatlere çıkmayın.Böylece henüz bedenleri ve bağışıklık sistemleri yeterince gelişmemiş çocuklarımızı riske atmayız, hem de aşılama programları aksamamış olur.
• Bebeklerin cildinin özellikle güneş, rüzgar, yağmur gibi etmenlerden olumsuz etkilenmesini önlemek için kapalı şartlarda taşınmaları ve güneş gören yerlerine nemlendirici, koruma faktörlü krem sürülmesi gerekir.
• Geceleyin bebeğinizi kendi uyku tulumunuza almayın. Farkında olmadan nefes almasını engelleyebilir veya sağa sola dönerken onu ezebilirsiniz. Anne veya babanın kaz tüyü anorağı altı ve üstü kapatıldıktan sonra bebek için bir uyku tulumu olabilir.
• Bebeklerin ve küçük çocukların buldukları her şeyi ağızlarına götüreceğini unutmayın. Kamp ortamındaki taş, toprak ve tehlikeli olabilecek nesneleri temizleyin. Bir yaş öncesi bebekleri kesinlikle gözünüzün önünden ayırmayın.
______________________________________________
9– Av’a giderken hangi sağlık malzemelerini taşımalıyız?
Küçük çocuğu veya çocuklarıyla birlikte tatile çıkan bir anne – babanın yanında şu sağlık malzemeleri olmalıdır:
• Rehidratasyan solüsyonları (aşırı su kaybında kullanılmak üzere şeker ve tuz karışımından oluşan hazır tozlar),
• Parasetamol şurup, tablet veya fitilleri (ateş ve ağrı için)
• Antiseptik cilt solüsyonu (Hipoalerjenik mikrop öldürücü sıvılar)
• Değişik boyutlarda yara bantları,
• Güneş kremi,
• Güneş yanıkları için kremler,
• Sivrisinek kaçırıcı sprey (repellent),
• Basit bir antibiyotikli göz kremi,
• Gliserinli fitiller (kabızlık için).
______________________________________________
10-Av’da çocukları bekleyen hastalıklar nelerdir?
Çocuklar gerek doğa ortamında gerekse de değişik tatil türlerinde hastalanmaya yetişkinlerden daha açıktır. Çocuk hastalandığına dair belli işaretler verir. Örneğin yeni doğmuş bir bebek, anne sütünü emmiyorsa, verilen mamayı çıkartıyorsa, halsiz görünüyorsa ve sık ağlıyorsa, büyüklerine hastalandığını anlatıyordur.
Hastalığın bir başka belirtisi de ishal ve ateştir. Her ikisi de vücudun savunma mekanizmasının bir parçasıdır ve mikroplarla ciddi bir savaşın başlamış olduğunu gösterir. Geziler sırasında ortaya çıkan ishalin belli başlı nedenleri ve belirtileri şöyle sıralanabilir:
a. Rota virüsler: En sık rastlanan sorundur. 37 derecenin üstünde ateşe ve sulu kusmaya neden olur.
b. Salmonella: Gıda zehirlenmesidir. Ateş, iştahsızlık, karın ağrısı, bulantı, kusma ve ishalle kendini gösterir.
c. Şigelloz: Basilli dizanteridir.Kanlı ishal ve yüksek ateş yapar.
d. Tifo: İshal veya kabızlık,ateş, baş ağrısı, ciltte döküntü, giderek artan halsizlik yapar.
e. Giardiasis: Tek hücreli bir parazit türünün neden olduğu bir enfeksiyondur. Zorlayıcı dışkı, tekrarlayan ishal, halsizlik ve en kronik durumunda da karın ağrısına yol açar.
İshalli hastalıklarda aşağıdaki önlemleri alın:
f. Antibiyotik kullanmayın: İshal çoğunlukla virüslerden kaynaklanır. Bu nedenle antibiyotik kullanımı gereksiz, hatta zararlıdır.
g. İshal vücudun kendi kendini temizleme reaksiyonudur. Bu reaksiyon sırasında sıvı dengesinin bozulmamasına, hastanın aşırı su kaybına uğramamasına dikkat etmek gerekir. Bu yüzden bol sıvı verilmelidir. Bir litre kaynatılmış suya, bir çorba kaşığı şeker ve bir çay kaşığı tuz koyarak, istese de istemese de hastaya içirin.
h. Bağırsak hareketlerini durduran ilaçlardan kaçının. Ancak kötü kokulu mukuslu ishallerin uzun sürmesi halinde, sıvı yüklemesine ek olarak bağırsak antiseptikleri kullanabilirsiniz.
Hastalığın bir başka habercisi de ateştir. Ateş konusunda şu noktaları aklınızda tutun:
i. Çocukta bademcik veya orta kulak enfeksiyonu varsa, bunları kronikleşmeden ve tabi doğaya çıkmadan önce tedavi ettirin.
j. Sinüzit gibi kronik enfeksiyon türleri varsa bunun için kültür antibiyogramla desteklenmiş özel antibiyotikleri sağlık çantanızda mutlaka bulundurun.
k. Ateşli hastalığın nedeni anlaşılamadıysa antibiyotik vermeden önce çocuğu soğutmayı ve basit parasetomol içeren ateş düşürücüleri öncelikle deneyin. Ateşli çocuğa ilk müdahale onu soğutmaktır. Bunun için, kapalı mekanda, iç çamaşırlarına kadar soyulmuş ateşli çocuğun kasık ve koltuk altı gibi büyük damarların geçtiği yerlere soğuk olmayan suyla ıslatılmış bezle kompres yapmak yararlı olur. Sirke veya alkol gibi cildi tahriş edebilecek maddeler kullanmayın.